“Gerçek keşif, yeni topraklar bulmakla
değil, yeni gözlerle bakmakla ilgilidir.”
-Marcel Proust-
YOL AÇANLAR
İnsan bir ülkeyi, coğrafyayı gezerken ya da bir düşünceyle, gerçekle ilk karşılaştığında ister istemez o yolun ilk yolcusunu, yol açanını düşünmeden edemiyor. Sizin için artık kolayca gidilen o yolu açan, keşfeden hatta o yolculuk aracını icat eden biriyle gönül bağı kurabiliyor. Bütün (coğrafi, bilimsel, düşünsel ve inanç alanlarında yol açan) kaşifleri, insanlığa (her anlamda) yeni yollar açanları cesaretleri, sabırları ve gerçeğin yer yüzünde görünmesine yaptıkları katkıları nedeniyle saygı ve minnetle anıyorum.
Ünlü kaşifler’in gezerek (bazıları düşünerek, araştırarak, yeni gerçekleri ifade ederek) yol açması (bir anlamda alan açması) bir yolun, ülkenin, bir hayalin, bir gerçeğin gidilebilir olduğunu, ulaşılabilir, mümkün olduğunu ifade eder. O kaşifler, yaptıkları yolculukları, keşifleri “geride kalanlara” anlatmışlar. Sonradan o yolu gidecek yolculara bilgiler, hedefler, haritalar sunmuşlar. O haritalar bakmak için değil, kendi yolculuğunuzda kullanılması içindir. Kimileri o yolu yürür, pek çok kişi de o yolu yürümektense, o yolu över, o yolu açanı yüceltir oturduğu yerden. Belki çevrenizde rastlamışsınızdır, bazı insanlar hiç evinden çıkmadan, bulunduğu yeri, bulunduğu şehri, bulunduğu inancı, gerçekliği hiç terk etmeden de yolculuk yapılabilir zannındadırlar. Bu durum ünlü gerçeklik kaşiflerin takipçileri için ironik bir durum oluşturur. Hele keşfin ve keşfedilenlerin paylaşılmasının üstünden uzunca bir zaman geçmişse durum tam anlamıyla “traji-komik” bir hale gelebiliyor. Bir yolu yürünsün, insanlar yeni alanlar, yeni anlamlar bulsun, kendileri olsun diye açan kaşiflerin takipçisi olduğunu söyleyenler pek çok zaman bir tek adım bile atmadan yolun yüceliğinden, biricikliğinden, hatta en önemli yol olduğundan söz etmeyi daha başarılı şekilde yerine getirebiliyorlar. Üstelik çoğu zaman o kaşif ya da o kaşifin dile getirdiği gerçeklik adına ahkam keserek, kurallar getirerek, hatta bazen kaşifin söylediklerini kendi fikirlerine payanda yaparak…
Oysa o kaşiflerin yaptığı yolculuk, kendi yolculuklarımız için ilham verir, heyecan oluşturur, gitme isteği uyandırır. Aklımızı, anlayışımızı, ufkumuzu, kalbimizi genişletir. Gerçek diye inandığımız kendi hikayelerimizden, zanlarımızdan uyandırmak içindir.
Neredeyse tüm kaşiflerin yolculukları kısa ve kolay yolculuklar olmamış. Özellikle insanlığın bilinç düzeyini yükselten yaşam ustaları. Uzun, çok zaman zahmetli yollar kat etmişler, açmışlardır. Keşiflerinin sonucunda ulaştıkları yerleri, gerçekleri (ki bu anlattıkları yerleşik inançların, geleneklerin, anlayışın üstünde olan gerçeklik alanlarıdır.) bilinmez ve yeni olanı halka anlattıklarında genellikle anlaşılmamış, hatta bu kaşiflerin hayatları zindana çevrilmiş. Ama onlar yine de sabırla anlatmışlar. (bakınız ilk evren kaşiflerinin, dünya kaşiflerinin, bilim insanlarının, insanlığa düşünce ve inanç alanında yol gösteren filozof ve önderlerin hayatları) O cesur insanlar, kimsenin sormadığı soruları sorma ve kimsenin duymaya cesaret edemeyeceği yanıtları duyma, kimsenin gitmeye cesaret edemeyeceği yollara gitme, o zamana kadar sorgulanmamış olanı sorgulama cesareti göstermişlerdir. Ve “geride kalanlar” -değerleri çok sonradan anlaşılmakla birlikte- onların hayatlarını pek de kolaylaştırmamışlardır.
Kaşiflerin açtıkları yol “gerçek yeni” bir yoldur. O yol sonradan yürüyecek olanlar için de yeni bir yoldur elbette. O yol siz yürümedikçe sizin için yoktur. Yolcu yolu açanı da çok zaman bilmez. Zaten yolu açan da bilinmek için açmamıştır o yolu. Nasılsa yolun bir yerinde yolcuyla yolu açan fiziksel olarak değilse de düşünsel veya duygu olarak karşılaşacaktır. Bana düşen görev; karşılaştığımda onu tanımak, anlamak ve mümkünse bıraktıkları haritaları kendi yolculuklarımda kullanmak.
Uzun sayılabilecek bir uçak yolculuğu öncesi hava alanında beklerken aklıma gelip not defterime dökülen düşünceler bunlardı. Benim için böylesine kolay sayılabilecek yolculuk için birileri bir zamanlar çok zor durumlara katlanmışlardı. Bu gün bile bir insanın hayatını kolaylaştırıyorlar, ufkunu genişletiyorlar. Ne büyük bir “insanlık” mirası üstünde oturduğumu şimdilerde anlayabiliyorum. Nasıl sevgi, saygı ve minnetle anılmaz ki?
-Devam edecek-